YAS PSİKOLOJİSİ
Bu
yazım bir önceki yazım olan Ölüm Psikolojisi’nin devamı niteliğindedir. Keyifli
okumalar dilerim.
Yas:
bir kimsenin kendi hayatında az veya çok değer verdiği herhangi bir şeyi veya
kimseyi geri dönmeyecek şekilde kaybetmesidir. Şüphesiz ki hayattaki en acı
verici olan şey en yakınımızı kaybetmemizdir. ‘O şimdi nerede? Acaba iyi mi?
Acaba en son ne düşündü? Onun için yapmamı isteyeceği bir şey var mıydı?’ gibi
endişe uyandırıcı düşüncelerin beraberinde geldiği bu süreç, geri kalmışlar
olarak büyük problemleri de beraberinde getirmektedir.
Genel
kanı yaslı kişilerdeki en yoğun duygunun depresyon duyguları olacağı yönünde
olsa da gerçek; yaslı kişilerde en yoğun duygunun ölen kişiye karşı bir özlem beslemeleridir.
Bu yüzden terapi süreçlerinde depresyon belirtilerinden önce mutlaka bu özlem
duygusu analiz edilmeli, üzerinde çalışılmalıdır.
Kültürden
kültüre yas tutma şekilleri farklılık gösterir. ABD gibi batılı ülkelerde ölen
kişi ile bağın kopartılması ve yaslı insanın bir an önce hayatına devam etmesi
gerektiği düşünülürken, ülkemizde ölen arkasından yedisi, ayı, yılı diye devam
eden dini bir ritüel olan Kuran okuma şeklinde hatırlanması gereken bir olgu
şeklindedir. Cenaze sahibi kimseler feryat edebilir, duygularını ve
düşüncelerini dile getirebilir. Hindistan’daki Gond kültüründe ölümün şeytan
veya büyü ile olduğuna inanıldığı için ölüm öfke ve saldırganlıkla karşılanır.
Öte yandan Madagaskar’daki Tanala kültüründe ölüm doğadan gelir ve normaldir,
bu yüzden daha ılımlı karşılanır. İnsanların dünyaya veda etme şekilleri ölüme
yükledikleri anlama bağlıdır. Dolayısıyla ölen kişilerin gerisinde bıraktıkları
insanlar ölen kişiyi ölüme nasıl bakıyorsa o şekilde hatırlayacak ve anacaktır.
Yas
sürecindeki acıların bir yerden sonra azalması beklenir. Bu, ölen kişinin akla
hiç gelmemesi demek değildir. Ölenin arkasından aynı ilk günkü gibi yas tutmak,
acılarına zaman geçmesine rağmen bir çare bulamamak anlamına gelmektedir. Buna
psikoloji literatüründe ‘Uzamış Yas’ denir. Bir yasın uzamış yas olarak tanımlanması
kolay değildir. Kişi, ölen kişiye ne kadar çok değer veriyorsa normal olarak
yas süreci de o ölçüde uzayacaktır, bu doğaldır. Ancak ne kadar yakın olursa
olsun iki seneden uzun yaslarda acılar hiç bitmiyorsa orada incelenmesi ve
eğilinmesi gereken bir durum söz konusudur. Yaslı insanların ilk altı aydan
sonra durumu kabullenmeleri beklenir. İlk 24 ay şoku üzerinden atamama
durumlarında ifade edilmemiş duygulardan, bitmemiş işlerden veya ölüme
yüklenilen irrasyonel anlamlardan şüphe edilmeye başlamak olasıdır.
Tekrar
söylemek gerek ki, bu zaman dilimi kişiden kişiye ve kültürden kültüre
değişmektedir. Afrika’daki bazı yerlerde hala, ölen kocalarının ardından
parmaklarını kesen kadınlara rastlamak mümkünken, Bali’de yaslı kişiler
eğlendirilmeye ve güldürülmeye çalışılır. Türkiye’de bile birçok farklı şekilde
yas tutulmaktadır. Örneğin batıya gelindikçe her yıl düzenli Kuran okumalar
yapılma ve ölen kişinin ruhuna gitmesi adına ikramlar yapılmak suretini
görebilirken; bazı doğu illerimizde genç ölümlerin arkasından yıllar geçmesine
rağmen mezarlıkta toplanıldığında kadınlar yüksek sesle ağlar ve feryat ederler.
Kültürde bu şekil olduğundan dolayı o insanlara patolojik diyemeyiz.
Yasın büyüklüğünü
etkileyen bir diğer etmen ise ölümün oluş şeklidir. Yaşlı, hasta ve bitkin bir
insanın vefatı ile genç yaşta kaza veya cinayet sonucu vefat edenlerin ardından
tutulan yaslar takdir edersiniz ki aynı olmayacaktır. Bu yüzden terapi
sürecinde iki farklı yaklaşımda bulunulmalıdır.
Bu
anlamda yasla başa çıkmada önemli bir faktör manevi yöndür. Ölen kişinin iyi
bir yerde olduğu düşüncesi yaslı kişilerin yüreğine su serper. Öte yandan bir
gün kavuşacağına inanan kimseler için köklü bir ayrılık gibi tepki
olmayacağından yas süreci, ölenin kötü bir yerde olduğuna veya hiç olmadığına
inananlara göre daha az acılı geçer.
Yasın
bir yararı insanlara hayatlarını anlamlandırmak anlamında düşünmelerine fırsat
vermesidir. Bu durum genç yaşta kaybedilen kişiye tutulan yasta daha çok önem
kazanmaktadır.
Ölen
kişinin ardından ‘Keşke’ kelimesini içeren ve flash back dediğimiz geriye dönük
hayaller kurarız. Bu beynimizin sanki gerçekmiş gibi algılayıp biriken ve
birikecek özlemi giderme yöntemidir. Ancak, bu otomatik olarak gerçekleşen
süreç az bir rahatlama sağlarken bizi pişmanlığa da sürükleyebilir. Ölen
kişinin ardından devamlı keşke demek kişide pişmanlık duygusunu pekiştireceği
için kendini suçlamaya, depresyona ve kaygılara yöneltebilir. Ve yasın
uzamasına neden olabilir. Böyle ihtimallerin gerçekleştiği birçok vaka
bulunmaktadır; bu süreçten sonra dolaylı etkilenilmiş bir intihar boy
göstermektedir. İşte tüm bu durumlarda psikoterapi yardımı gerekmektedir.
Ölüm
ve yas psikoterapisinde en modern uygulama yöntemi ikili süreç modelidir. Genel
manada bu yardımlar iki aşamadan oluşur: ilki, ölen kişinin yaslı kişideki yeri
ve anlamının analizi ile ölümü her yönüyle değerlendirmeyi; ikincisi ölen kişi
de dahil olmak üzere ölüm sürecindeki her varlığın yıkıldığı şekilden yeniden
yapılandırılmasını içerir. Bu iki aşama eş zamanlı olarak yürütüleceği için
danışma oturumlarına devam son derece önemlidir.
Unutmayın,
kaybınızı unutmak veya unutmaya çalışmak ile kaybınızı kabul etmek farklıdır.
İlkinde sizi beklemediğiniz zamanlarda ağlama veya gülme krizlerine sokarken;
ikincisi sizi hep hatırlayacağınız bir gerçeğe korkmadan bakmanız için
cesaretlendirecektir.
Sağlıklı
günler dilerim.
Psikolojik
Danışman Kerem KARAGÖZ
Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkürler.. :)