BEYİN TEMELLİ ÖĞRENME
İnsan öğrenme yeteneği olan ve öğrenen varlıktır. İnsanı,
diğer varlıklardan bu yanının üstünlüğü ile ayırmak mümkündür. Hayvanlardaki
içgüdü hayatlarını sürdürmede onların en büyük yardımcısıdır. İnsan ise zekâ
üstünlüğünün ürünü olan öğrenme yoluyla, hayvandaki içgüdünün fonksiyonunu
yerine getirir. Sosyal bir varlık olan insan, kültürün üreticisi, alıcısı ve
aktarıcısı olarak öğrenmeye ihtiyaç duymaktadır (Akbaba 2016:1). Öğrenme
yeteneğinin en temel noktası insanda bulunan merak dürtüsüdür. İnsan merak edendir, merak edip her zaman
daha gelişmişi arayan canlıdır. Bu sayede insanlık tarihi birçok keşifle
doludur.
Son
yıllarda ‘insan nedir’ sorusuna daha çok beyin temelli yani nörofizyolojik
açıdan verilen cevaplar yaygınlaşmaya başlamıştır. Dolayısıyla artık insanın mucizeliği
beynine mâl edilmiştir. İnsan beyni,
birbiri ile karmaşık ilişkiler içinde bulunan 3 poundluk nöron hücreleri kitlesidir.
Beyin tüm aktivitelerimizi kontrol eder ve yaratılışın en görkemli ve gizemli harikalarından
biridir. İnsan zekâsının, duyuların yorumunu, hareketlerin denetimini oluşturur.
Bu inanılmaz organ bilim adamların olduğu kadar, bilim dalında olanları da şaşırtmaktadır
(Roberts 2002:285; Aktaran Duman 2015:5). Bu kuramlara göre öğrenme; beyindeki
nöronların birbiriyle iplikçikler aracılığıyla bir bağ kurması, yeni birer
değişimin içine girmesi ile oluşur. Yani insan; kafatasında taşıdığı süngerimsi
su aracılığıyla dünyalar inşa edebilen birer nörolojik yumaktır.
Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, tattığımız ve
kokladığımız her şey, beyin ve vücut arasındaki sinir hücreleri yolu ile
hareket eden elektrik sinyallerine dönüşmektedir. Beyin paralel bir işlemci
gibi çalışmaktadır. Bu yüzden dış dünyadan gelen uyartılar beyinde paralel
olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal reaksiyona girerler, veriler eş zamanlı
olarak izlenir ve kaydedilir. Biz bu çok kısa işlem ve izleyici sayesinde uyartılara
anında tepki verebiliriz (Duman 2015:2). Beynin bu paralel işlemci olarak çalışması
sol ve sağ yarım küre olarak ayrılır. Sol yarı kürede; mantıksal sıralama,
karar verme, harfleri yorumlama ve dil ile ilgili fikirlerin işlenmesi;
düşüncelere yapı ve sıra verilmesi, sayılarla ve hesaplamalarla ilgilenme ve
vücudun sağ bölgesini kontrol gibi işlemler yapılmaktadır Sağ yarı kürede;
görsel şekillerin ve imajların (grafikler, haritalar vb.), uzamsal bilginin,
açık uçlu fikirlerin işlenmesi, sezginin kullanılması, yeniliklerle,
belirsizliklerle ilgilenme ve vücudun sol bölgesini kontrol etme işlemleri
yapılmaktadır (akt. Demirel, Özcan
2011).
Frontal lob beynin ön bölgesinde yer alır. Planlama,
yaratıcılık, düşünme, problem çözme ve karar vermenin gerçekleştiği yerdir,
konuşma merkezidir. Temporal lob, kulakların üstünde ve çevresinde; beynin hem
sağ hem de sol bölümünde yer alır. Uzun süreli belleğin bir kısmı buradadır,
dinleme, konuşma, anlam yaratma ve işitme merkezidir. Parietal lob; arkaya
doğru beynin en üst bölgesinde yer alır. Duyu ve hareket merkezidir. Yani
psikomotor öğrenme burada gerçekleşir. Düzenleme, hesaplama ve dil ile
ilgilidir. Oksipital lob, serebellumun üstünde, beynin arka bölgesinde yer alır
ve görmeyi sağlar. Limbik kısımda ise hipotalamus, talamus, amigdala, hipokampüs
bulunur. Hipokampüs kısa süreli bellektekilerin uzun süreliye geçişini sağlar.
Amigdala daha ilkel öğrenmelerin yeridir (seks, kızgınlık, öfke…). En genel
hatlarıyla beynin öğrenme üzerindeki işlevi böyle özetlenebilir (akt. Demirel,
Özcan 2011).
Bilal
Duman’a göre (2015:1) ‘İnsan beyni mutlu olduğunda medeniyet, mutsuz
olduğundaysa vahşet yaratır.’ Dolayısıyla insan beyninin nasıl çalıştığıyla
ilgili ne kadar çok bilgi sahibi olursak o kadar güzel günler görebiliriz. Bu
konuda aynı fikirde olan bir diğer bilim insanı ise şöyle söylemektedir: Beyinle ilgili yapılan araştırma
sonuçları öğrenmeye farklı bir boyut getirmiştir. Elde edilen bulgular,
öğrenme-öğretme sürecinde de değişikliğe gidilmesi gerekliliğini ortaya
çıkarmaktadır. Beyin temelli öğrenme, bireyin öğrenmesinin daha etkin ve kalıcı
olması için sunulan öğrenci merkezli bir yaklaşımdır (akt. Demirel, Özcan 2011). Eğitim programlarımızdaki
öğrenciye her zaman bilgi yığını verme kaldırılıp, yerine
öğrenciye ‘Geleceğin beyni,
tüm gücünü düşünceye, düşünmeyi düşünmeye, düşünmeyi öğrenmeye ve beyin
dalgalarını çözmeye, anlamaya ve yorumlamaya verecektir.’
(Duman 2015:1) mantığındaki gibi bilgiyi verip öğrenmeyi öğretme koyulmalıdır.
Ancak böyle yapılarak insanlara yeni şeyler öğrenme konusunda gerekli motivasyonu
sağlayabilir ve gelecek kuşaklardan daha fazla verim elde edebiliriz. Aksi
takdirde her biri kitaplarda bulunan bilgilerin nörolojik birer taşıyıcısı
olacaktır.
Kaynakça
Akbaba, Sırrı (2016), Psikolojik Danışma ve Sınıf Ortamlarında
Öğrenme Psikolojisi (Ankara: Pegem Akademi).
Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkürler.. :)