ÖLÜM PSİKOLOJİSİ, ÖLÜME BAKIŞ AÇILARI VE ÖLMEKTE OLAN BİRİSİNE NASIL YAKLAŞILMALI?

Biyolojik
açıdan ele alındığında akla ilk gelen kortikal kuramlardır. Bunlara göre ölüm;
beynin önce üst, sonra alt kesimlerinin işlevlerini bütününden kaybetmesidir.
Beynin alt kısımları; nefes alma, kalp, mide, bağırsak çalışmaları gibi
otomatik olarak yaptığımız şeylerin kontrolünü sağlar. Üst kısımları ise
kişiliğimiz, davranışlarımız, tutumlarımız gibi bizi biz yapan şeylerle
ilgilenir.
Antik
Yunan’da insanlar hayatlarını dolu dolu yaşayıp şerefle ölmeyi hayat amacı
olarak görürlerdi. Ölmeden önce insan var oluşunun ondan beklediği görevleri
yerine getirirse kişinin huzura ereceğine inanırlardı.
YAŞLARA
GÖRE ÖLÜMÜN ANLAMINA YÖNELİK TUTUMLAR
Çocuğu
olanlar iyi bilir; ‘Anne / Baba, lütfen şu parkta oynayabilir miyim?’ sorusuna
‘evet ama beş dakika’ dediğinizde ‘Ama ödev yaparken olan beş dakika kadar
oynayacağım, oyun oynarkenki kadar değil!’ derler. Çocuklarda zaman algısı
oturmamıştır. Bu yüzden ölüme bakış açıları farklıdır ve farklı şekilde
anlatılmalıdır.
3-5
yaş arasındaki çocukların ölüm hakkında hiçbir fikirleri yoktur ve bunu
anlamlandıramazlar. Ölü bir insana veya hayvana ‘Bu neden uyuyor ki?’ diye
sorar ve vereceğiniz cevabı anlamazlar. İlaç veya yemek sağlandığında ölülerin
uyanacağını, eskisi gibi olacağını sanırlar. Eğer ölümü anlamaya çok fazla
çalışırlarsa yalnızca gerçekten ölmek isteyenlerin ölü olduklarını düşünürler.
Çocuğa uygun bir dille anlatılmayan ölüm travmaya neden olabilir. ‘Bu sabah
kahvaltımı yapmamak için anneme bağırdığım için öldü dedem’ diye ağlayabilir.
9
yaşına kadar olan süreçteki çocuklar için dogmatik bir inkâr söz konusudur.
Ölümü anlamaz; ölüm varsa da illa ki geri dönüşü vardır diye düşünür.
Ergenlik
(Yani +11 yaşlarda) ise durum soyutlaşmaya başlar. Karanlık, ışık, yok olma,
ahirete gitme gibi anlamlar yüklenmeye başlar. Genellikle, ölümü somut olarak
yaşamamış (Yakınlarından birini kaybetmemiş) ergenler ölümü çok uzak bir tarih,
kaçılabilir ve görmezden gelinebilir olarak görür ve ölümle alay eder. Hatta
birçok yetişkin yaşlarındaki insanlarda da ergenlik dönemi saplantısı olarak bu
dalga geçme durumu söz konusu olabilmektedir.
Bazı
ergenler ise ölümü çok fazla düşünür (Özellikle bir arkadaşı kazayla ölen veya
intihar eden). Onunla yüzleşmek sanki onun hayat amacıymış gibi varsayar.
Ölümün ve hayatın anlamı üzerine felsefi araştırmalar yapar, düşünür,
eleştirir, yargılar, itiraz ve kabul eder. Ergenlik döneminde bir sebep
olmaksızın bu iki türden birinde olan ergen, ertesi gün diğer türdeki
özellikleri sergileyebilir. Dolayısıyla çocuklara ve ergenlere ölümü anlatmanın
ayrı ayrı yolları vardır. Ve bu titizlikle işlenmesi gereken bir konudur.
Yetişkinlikte
ise ölüme bakış açıları erken yetişkinlik, orta yetişkinlik ve yaşlı (geç)
yetişkinlik olarak üçe ayrılır. Erken yetişkinlikte ergenlikte ne olduysa
onunla devam eden bir zihinsel süreç gözükür, farklılık pek yoktur. Orta
yetişkinlik; insanların ölümden en fazla korku duydukları dönemdir. Ölmeden
önce yapmak istediği birçok şey vardır ve bunları yapamama, zamanın elinden
kayıp gitmesi, ölüm karşısında çaresizlik duygularını yaşarlar. Bu anlamda
40’lı yaşlardan sonra namaza başlayan, manevi anlamda her kim neye inanıyorsa o
inancın gerekliliğini yerine getirme durumları sık görülür.
Yaşlı
yetişkinlikte ise ölmeden önceyi değerlendirme düşüncesi ve sahip olamadığı
şeyleri elde etme çabası yerini kalan zamanının azalmış olduğu farkındalığına
bırakır. Bu süreçte bazı yaşlıların bitmemiş işlerini bitirmeye çalışmaları,
her şeyi yoluna koyma uğraşları ve çatışmalarını çözme gayretleri göze çarpar.
KENDİ
ÖLÜMÜ İLE YÜZLEŞME
Araştırmalara
göre ölümü kesinleşen insanlar ölümü beklerken başkalarına yük olmadıklarını
düşündüklerinde, fiziksel olarak konforlu hissettiklerinde, sevdikleri
kişilerden destek aldıklarında, uygun ve gereken tıbbi bakımın yapıldığına olan
tamamlanmış bir inançları olduğunda, ölümü kabullendiklerinde ve benlik
bütünlüklerini sağlama adına hayatlarını dolu geçirdiklerinde bunlara sahip
olmayanlara oranla daha huzurlu bir şekilde hayata veda ediyorlar.

İnsanlar ölüme karşı farklı düşünce yapılarına
sahiptir. Bunlardan bazılarını açıklayayım.
1. İnkâr
ve Yalıtılmışlık
Kişiler
bu durumda ‘Bu benim başıma gelmiş olamaz’ ‘ölüm diye bir şey olamaz’ ‘ben
ölemem’ gibi ölüm gerçeğini reddetmeye meyilli olurlar. Fakat öldükten sonra
geride kalacak insanları düşünmeleri gerektiğini fark ettikçe bu düşünce
anlamını yitirir.
2. Öfke

3. Uzlaşma
İnsanlar
bu aşamada totem yapmak, yaratıcıya adak adayarak onu ikna etmeye çalışmak veya
kendi bedeni üzerinde kontrol sağlamaya çalışmak suretiyle hayatlarını uzatmaya
çalışır.
4. Depresyon
Bu
aşama ölüme az kala yaşanan süreçtir. İnsanlar sevgi ilişkilerinden kendilerini
uzaklaştırarak yalnız kalmak isteyebilir ve sürekli ağlayabilir (Bu süreçte
insanların ağlamaları veya tepkisel davranmaları engellenmemelidir!) Bu
aşamanın yaşanmış olması insanları ölümü kabullenme aşamasına taşıması
bakımından önemlidir.
5. Kabullenme
Bu
aşamada huzur duygusu gelişmiştir. Fiziksel veya duygusal bir acı yoktur. Ölüm
öncesi son evredir; genellikle yalnız kalmaya meyil vardır.
Tüm
bu süreçler kişiden kişiye değişim göstermektedir. İnsanlar ölüme yaklaştıkça
manevi yönlerinde artış görülmektedir. Ölümü kabullenmek bazı insanları huzura
erdirirken, bazı insanlar da son anına kadar ölümle savaşmayı seçmektedir.
İnkâr aşamasında da yaşam faaliyetlerini inkâr etmek yaşam faaliyetlerini
arttırıyorsa iyi, azaltıyorsa kötü olduğu söylenir.
ÖLMEKTE
OLAN BİRİSİNE KARŞI ETKİLİ İLETİŞİM STRATEJİLERİ
· Ölmek
üzere olan kişinin göz hizasında durun. Ona (Yaraları yok ve hemcinsiniz ise)
dokunmaktan çekinmeyin.
· Dikkat
dağıtıcı TV gibi şeyleri ortadan kaldırın, günlük hayattan çok fazla
konuşmayın.
· Çok
az enerjiye sahip olanları ziyaret ediyorsanız, ziyaretinizi kısa tutun.
· Kişi
durumunu kabullenmişse reddetmesi adına şeyler söylemeyin. Aynı şekilde kişi
durumunu reddediyorsa da kabullendirmeye çalışmayın.
· Kişi
hangi duyguya sahipse onu ifade etmesi için cesaretlendirici olun. (Öfke,
kabulleniş…)
· Bitirilmemiş
işleri hakkında konuşun.
· Görmek
istediği birileri var mı diye sormaktan çekinmeyin.
· Konuşabiliyorsa
anılarını anlatması için cesaretlendirin.
· Eğer
kişi konuşmanızı istiyorsa konuşun.
· Kişiye
sevgi ve saygınızı sunun. En önemlisi Elveda demekten çekinmeyin.
Ölüm
konusunda çok farklı kuram ve fikirler var. Ancak ben en genel itibariyle
sizlere konuyu aktarmaya çalıştım. Çocuklara ölüm nasıl anlatılabilir etkili
teknik beceri nasıl kazanılabilir, ölüm korkusu ve kaygının hayatınızı
engellemeye başladığını gördüğünüzde nasıl mücadele edebilirsiniz gibi
konularda psikolojik danışma hizmeti yardımcı olmaktadır.
Bu
anlamda yardım almak isteyenlere destek verilmektedir.
Sağlıklı
ve mutlu yaşamlar dilerim.
Psikolojik
Danışman KEREM KARAGÖZ
Yorumlar
Yorum Gönder
Teşekkürler.. :)